28 Şubat 2018

Hipergami matriksi, bölüm 2

*anahtar kavramlar*

ONEitis: Ecnebiler, özel olduğuna inanarak saplantı hâline getirdiğiniz "O KADIN" için bu tabiri düşünmüş. Ben bunun yerine "biricik", "ruh eşi", "tek boynuzlu at" gibi terimler kullanıyorum.

Abundance Mentality: Kaybedecek hiçbir şeye sahip olmama ve durum gerektirdiğinde çekip gidebilme olgunluğudur, bu olgunluğa sahip olan kişi dünyada milyonlarca daha kadın olduğunu bilir. Bu yüzden bir erkeğin en güçlü silahı, içinde bulunmak istemediği bir ilişkiden kolayca çekilme gücüne sahip olmaktır. Bu düşünce yapısına sahip olan kişiler karşısındakini değil, kendisini ödül olarak görür.

Scarcity Mindset: Pek fazla kadınla birlikte olmamış erkeklerde görülür. Ulaşabileceği en iyi kadına sahip olduğunu sanan erkek, onu kaybetmemek için her şeyi yapacak ve her türlü dramaya katlanacaktır. Bu arkadaşlar beraber oldukları kadınlara karşı "tek boynuzlu at" muamelesi gösterir. Kırmızı çizgilerinin çiğnenmesine sinirlendiği hâlde çekip gidecek özgürlüğe sahip değildir.

80/20 KuralıBir sistem üzerindeki etkilerin 80%'inin, etkenlerin 20%'sinden kaynaklandığını açıklayan, daha azıyla, daha çoğu elde etme kuralı.
(wikipedia linki, sıfır var başında tabii)



Hipergami tatmini ve kadınların tatmin testlerinin temeli

Hüsamettin mutsuz. Hüsamettin kızgın.

Peki asıl yanlış yapılan nokta neresiydi ve daha iyi bir sonuç almak için ne yapılabilirdi? İlk yazımda bahsettiğim gibi, olayları dışarıdan izleme üstünlüğüne sahip olan kişiler objektif ve rasyonel bir bakış açısını ortaya daha rahat şekilde koyma şansını da ellerinde bulunduruyorlar. Bu yüzden çoğunuzun problemin kaynağını anladığını düşünüyorum. Yalnız şu var, aynı durumda Hüsamettin'in yerinde siz olsaydınız bu problemi anlamanız belki bir hafta, belki bir ay sürecekti. Benim gibi "umutsuz romantik" biriyseniz doğru yöntemi ilişkinin sonuna kadar anlamamanız da ihtimal dahilinde. Hiçbir zaman anlamayanlar da var.

Tekrar kavga anına geri dönelim ve opsiyonları teker teker konuşalım. 
RÜMEYSA: Aynı baban gibisin.
Bu cümlenin ne anlama geldiğini bir önceki yazımızda öğrenmiştik. Rümeysa, ilişkinin başında dünyanın en iyi erkeği olarak gördüğü Hüsamettin'in hâlâ yeterince erkek olup olmadığını BİLİNÇSİZ bir şekilde test etmeye çalışıyor. Daha sonra bunu neden söylediğini soracak olursak Rümeysa'nın cevabı ya "bilmiyorum, birden ağzımdan çıktı" ya da "sinir anında istemeden söyledim" olacaktır. Eğer bu söylediği şeye olay üzerinden bir ay geçtikten sonra bile gerçekten mantıklı bir açıklama getirmeyi başarabiliyorsa söylediğinde ciddi olduğunu anlamalısınız, yani babanıza benziyorsunuz. 

Hemen acele etmeyin, kadınlar GENELLİKLE duygularıyla, düşünmeden önce hissederek hareket ettikleri için daha sonrasında bu hareketlerine mantıklı açıklamalar getirme yeteneğine de sahiptir. Bu durumu evrimin kadınlara hediye ettiği bir savunma mekanizması olarak düşünebiliriz. Bunu inceleme isteği duyuyorsanız da sevgilisinden yeni ayrılmış bir kadınla konuşmanız yeterli. Bir hafta önce sorsanız erkeğiyle çok mutlu olan, aşkından ölen kadın ayrılık sonrası "zaten beni hiç sevmemişti, ben de onu sevmiyordum, demek ki ruh eşi değiliz" demekten çekinmeyecektir.

Kadınların sevgileri anlık ve çıkarcı bir yapıya dayalıdır, çünkü kadınların hayatta kalma ve soylarını EN İYİ ŞEKİLDE devam ettirme şansları bazı paradigmalara bağlıdır. Bunu başka bir yazıda konuşacağız. 

Bu yüzden ASLA bir kadına neden hoşunuza gitmeyen bir söylediğini sormamanız gerekiyor. Eğer bunu sorarsanız, bahsi geçen tatmin testini kafanıza taktığınız kabak gibi ortaya çıkacak, istediğimiz şey ise bunun tam tersi.

Şimdi, ufak kavgamıza geri dönelim.
RÜMEYSA: Aynı baban gibisin. 
HÜSAMETTİN: *vazoyu duvara fırlatır*
Sıçtın bile, geç bunları. 

Vazoyu duvara fırlattığınız anda Rümeysa'nın aklından ve bilinçaltından geçebilecek çok az fikir var. Genelde erkekler, kadının bilinçaltını kendinden soğutmayı başararak ilişkilerini mahvediyor. Hanımefendinin bilinçaltından geçecek mesaj zaten belli, "HASSİKTİR, adam sandığım herif tek sözümde kafayı yedi, peki ileride ailemizi düşmanlardan nasıl koruyacak?" diye düşünmeye vazoyu elinize aldığınız an başladı.

Yalnız şöyle bir durum var, bu hareket, yani vazoyu duvara fırlatma davarlığı, "bu adam bir psikopat, ileride delirip beni de öldürür" gibi bir sinyali Rümeysa'nın açık zihninde de oluşturabilir. Hiç beklemediğiniz bir anda mahallenin bir ucundan polis sirenlerini duyabilirsiniz. NANİ NANİ NANİ, Polis Emre geldi, hooop, ters kelepçe. Kadın beyanı esastır, hadi koğuşa.

Tebrikler, kendi kafanıza iki yandan sıkmış oldunuz.

Bu yapabileceğiniz en aptalca hareketti, bir de bu hareketin daha az aptalca olanı var. Daha az aptalca olması ileride götünüzü tırmalamayacağı anlamına gelmiyor. O yüzden yelkenleri suya indirmeyin hemen.
RÜMEYSA: Aynı baban gibisin.
HÜSAMETTİN: Neden böyle dedin şimdi? Babamdan nefret ettiğimi biliyorsun. Ben sana şöyle desem hoşuna gider miydi? Babam gibi değilim, o çok kötü bir adamdı, sakın bana bir daha böyle bir şey deme. (falan fistan, vs.)
Bu sefer fiziksel şiddet göstermeden sıçıyorsunuz. Hele bir de bunları söylerken yüzünüz ekşidiyse, duygusal bir yüz ifadesi takındıysanız veyl hâlinize!

En azından toparlanabilir bir durum içindesiniz. Muharebeyi kaybettiniz ama savaş hâlâ kazanılabilir. Kadının açık zihninde de pek fazla kötü bir imaj oluşturmayacaksınız şimdilik, ama merak etmeyin, Rümeysa hissettiği güçlü duygular için mantıklı bir açıklamayı zaten eninde sonunda bulacak. Bu tatmin testleri her başarısız olduğunuz durumda şiddetini ve sayısını arttırarak daha da kaldırılamaz hâle gelecek. O yüzden dedim yelkenleri hemen indirmeyin diye.

Peki, Rümeysa'nın bilinçaltı ve hipergami güdüsü bu sırada ne hissediyor, "benim tek lafımla bile bu kadar rahatsız oluyor ve çerçevesini düşürüyorsa gerçek bir tehlike anında bu adama güvenebilecek miyim?", hamster çarkında dönmeye başladı, eğer durduramazsanız kafesinden fırlayayıp kaçacak

Peki, en eğlenceli kısma gelelim, Hüsamettin ne yapmalıydı?
RÜMEYSA: Aynı baban gibisin.
HÜSAMETTİN: O kadar babam gibiyim ki nasıl aynı kişi olmadığımıza şaşırıyorum. *kahkaha atarak*
Erkekler, genellikle sözlerden ziyade hareketleri ciddiye almayı öğrenmeliler. Çocukların da sık uyguladığı bir kendini sağlama alma mekanizması olarak, kadınlar, ağızlarından çıkan sözlerin yaratacağı etkileri pek düşünmeden hareket ederler. Daha sonrasında da ağızlarından kaçan bu sözler için mantıklı bir açıklama getirmeyi başarırlar çünkü kadınların beyni böyle çalışır. Bir kadından duymayı asla hayal dahi edemeyeceğiniz şeyler duyacağınız zamanlar da gelecek, o yüzden buna ne kadar erken alışırsanız o kadar iyi olur.

Kadınlar, önce düşünüp sonra hareket eden erkeklerin aksine, hayal güçlerini kullanarak senaryolardaki boşlukları doldurmaktan keyif alırlar. Hatta kafasında kurduklarının gerçekleştiğini izleyen bir kadından daha mutlusunu görmek pek mümkün değildir.

Hüsamettin'in bu cevabında şakacı bir tavır izlediğini görüyoruz, karşısındaki kadının bilinçaltına ve hipergami güdüsüne vereceği sinyal "çok şirinsin ve bu hareketini ciddiye bile almıyorum" olacak. Bu alabileceğimiz en iyi sonuç. Rümeysa, erkeğinin verdiği cevaptan sonra belki biraz sıkılacak ve birkaç saatlik bir sessizlik terapisine girecek olsa da hipergami dürtüsünü tatmin eden cevabı alıyor. Bu cevabın o sırada nasıl bir bilinçaltı oluşturacağını biliyoruz, "Hüsamettin düşündüğüm kadar da zayıf değilmiş, bel altı oynadığım hâlde bana gülüp geçti", yani tartışmaya girmeden kazanmış olduk.
48 Laws of Power, Law 9
Win through your actions, never through argument. 
Any momentary triumph you think gained through argument is really a Pyrrhic victory: The resentment and ill will you stir up is stronger and lasts longer than any momentary change of opinion. It is much more powerful to get others to agree with you through your actions, without saying a word. Demonstrate, do not explicate.
Peki burada işimiz bitmiş mi oluyor? Hayır, işimiz bitmedi ama zor kısmı hallettik sayılır. Aslında bu tatmin testlerinin durumsal güçsüzlüğe ve kadının kendisi için en iyi seçimi yapması dinamiğine dayalı doğasını anladıktan sonra bu işten zevk almaya bile başlayabiliyorsunuz. Bu tatmin testleri artık size eğlenceli gelmeye başlıyor. Hem kendiniz eğleniyorsunuz, hem de erkekliğinize ve çerçevenizin sağlamlığına dayalı şüpheler güden kız arkadaşınızı sakinleştirmiş ve ona istediğinizi vermiş oluyorsunuz. Yine de dediğim gibi, işler daha bitmiş değil.

Bu tatmin testleri hakkında daha detaylıca başka bir yazıda konuşacağız.

Çerçeve ve imaj her şeydir
Iron Rule of Tomassi #1
Frame is everything. Always be aware of the subconscious balance of whose frame in which you are operating. Always control the Frame, but resist giving the impression that you are.
Ne diyecek olursanız olun, bir erkeğin hayatındaki kadına karşı HER ZAMAN çerçevesini yüksek tutması gerekiyor. Eğer söylediğiniz bir şeyden daha sonra geri adım atacaksanız hiç söylememeniz daha iyi. 

Sessizlik güçlü bir silahtır. Yerinde kullanın. Ne cevap vereceğinizi bilmiyorsanız, hiç cevap vermemeyi tercih edin. Hiç verilmemiş cevap, kendisi de bir cevap olarak, kötü bir cevaptan daha iyidir.

Bir erkeğin ilişkisinde kullanabileceği en büyük kozlardan birisi çekip gidebilme özgürlüğüne ve olgunluğuna sahip olmaktır.

Şunu soranlar olacağını biliyorum, "Batuhan, bizim hiç kırmızı çizgimiz olmayacak mı? Kadınların her dediğini sineye mi çekeceğiz?", haklı bir noktaya değindiniz. Bu haklı sorunun cevabı ya kadınların tatmin testlerini ciddiye almadan savuşturmak ya da kırmızı çizgilerinizi geçen kadınları basitçe terk etmek olacaktır. 

Abundance Mentality kavramını okumuştuk, değil mi? Bugün evsiz kalabilir ya da bir akrabanızı kaybedebilirsiniz. Hatta kendiniz dahi ölebilirsiniz. O hâlde niçin bir kadını kaybetmekten bu kadar korkuyorsunuz? Onun gibi bir kadını bir daha asla bulamayacağınızı mı düşünüyorsunuz? ONEitis kavramına tekrar göz atmalı ve Stoacı bir felsefe gütmelisiniz.

Bunu söylemekten hoşlanmıyorum ama kırmızı çizgilerinizi geçmeyi, zorlamayı denemeyen bir kadınla ya da bir erkekle tanışmayacaksınız. Tüm kadınlar sizin değerinizi ölçmek için kırmızı çizgilerinizi zorlayacak, kendinizi ne kadar değerli göstermeyi başarırsanız başarın bu tatmin testlerinin sonu da gelmeyecek. 

Tatmin testleri asla bitmez, sadece yoğunluğunu ve şiddetini erkeğin imajının sarsılmaz olmasına oranla düşürür.

Eğer ilişkinizin sağlıklı ve karşılıklı saygıya dayalı şekilde ilerlemesini istiyorsanız, ASLA çerçevenizden ve imajınızdan ödün vermeyin. Çerçevesi ve sınırları olmayan bir erkeğin sosyal market değeri, imajının ne kadar sağlam olduğuna ya da olmadığına oranla hızla düşer. 

Sağlam bir imajın ve çerçevenin nasıl oluşturulacağı, nasıl korunacağı hakkında yine başka bir yazıda konuşacağız. Burada sadece temelleri öğreniyoruz.

İlişkilerin altın kuralı: Arzu satın alınamaz, arzunun pazarlığı yapılmaz

Kadınlar, hayatta kalma ve ulaşabileceği en iyi genlere ulaşma güdüsünden dolayı kendilerinden düşük bir sosyal market değerine sahip olan erkeklere saygı duyamazlar, yine bu sebepten dolayı da kadınlar saygı duyamadıkları bir erkeği samimice sevemezler.

Bu yüzden bir erkek, sosyal market değerinin düşmesini veya artmasını sağlayan etkenleri öğrenmeli ve asla unutmamalıdır. Bir kadın, kendisinden daha düşük bir değere sahip olduğuna inandığı erkeğe karşı neredeyse her zaman "sadece arkadaş olalım" kartını oynamaktan çekinmez ve bu erkeğe samimi bir arzu duyamaz.

Oysa erkekler kendilerinden daha düşük değere sahip kadınlarla kısa süreli ve hatta uzun süreli ilişkiler yaşamakta ve mutlu olmaktadır.



80/20 Kuralı, arz ve talep

Erkeklerin kendilerinden düşük sosyal market değerine sahip kadınlarla mutlu olabilmesinin fakat kadınların bunu başaramamasının sebebi çok basit bir matematikle açıklanabilir.

Sperm ucuzdur, kadın yumurtası pahalıdır. Arzı yüksek olan ürünün talebi her zaman düşüktür.

Bunun sebebi, erişkin bir erkeğin dokuz aylık süreç içerisinde binlerce kadını dölleyebilecek kapasiteye sahip olması, fakat kadının bu süreçte yalnız bir kez hamile kalabilmesidir.

Pareto ilkesi (Pareto Principle), önemli azın yasası (Law of the Vital Few) ya da etken seyrekliği ilkesi (Principle of Factor Sparcity) olarak da bilinen bu kural, bir sistem üzerindeki etkilerin 80%’inin, etkenlerin 20%’sinden kaynaklandığını söyler.
  • Sorunların 80%’i, sebeplerin 20%’sinden kaynaklanır. 
  • Bir şirketin gelirlerinin 80%’inin kaynağı, müşterilerinin 20%’sidir. 
  • Bir şirkete gelen şikayetlerin 80%’i, müşterilerinin 20%’sinden gelir. 
  • Bir proje ekibi, eforunun 80%’ini projenin 20%’si (başındaki ve sonundaki 10%’luk dilimler) için harcar.
Yukarıdaki örnekler insan ilişkilerinde de geçerlidir. Sosyal market değeri yüksek olan kadınların 80%'i, sosyal market değeri yüksek olan 20%'lik erkek kesimle beraber olmaktadır. 

Bu yüzden 6/10 ve 9/10 değeri olan iki erkek ile beraber 8/10 değeri olan beş kadın, ıssız bir adaya düşseler, bu beş kadının tümü de 9/10'luk değeri olan erkek için mücadele edecektir. 6/10 sosyal değere sahip olan ikinci erkek ise diğer beş kızın her biriyle de çok yakın arkadaş olacaktır.

Sizi arkadaş yaptırmayacağız.

*bir sonraki yazıda smv'yi arttıran ve azaltan etkenleri konuşacağız, görüşmek üzere*

25 Şubat 2018

Hipergami matriksi, bölüm 1

*anahtar kavramlar*

Hipergami: "kadınların eş seçimi yaparken kendinden daha varlıklı, sınıfça daha yukarıda, daha iyi bir statüde olan erkeği -bilinçsiz şekilde- seçmesi" dinamiğine sosyoloji biliminde verilen isim.

SMV: "social market value", bir erkeğin ya da bir kadının hipergami dinamiği içerisindeki market puanını tanımlamak için kullanılır. Sağlıklı genlere sahip olmak SMV havuzu için artı bir puan, ekonomik olarak aileye bağımlı olmak eksi bir puandır.

Shit Test: Kadınların, seçtiği erkeğin hipergami hiyerarşisinde hâlâ yüksekte olup olmadığını anlamak için yaptığı -bilinç dışı- testler. Bu testlere Türk erkekleri arasında dırdır da denir.





Hipergami, bu dinamik neden var?


Ufak ve eğlenceli bir hikâyeyle başlayalım. Hipergami konusunu dört bölümden oluşacak şekilde ele alacağım. Her bölüm başka bir gönderide olacak.

26 yaşında olan bir erkeğimiz var, adı Hüsamettin. Bu arkadaşımız, 21 yaşındaki bir kadınla uzun süreli bir ilişkiye giriyor. Bu hanımefendinin adı da Rümeysa olsun. Bu Rümeysa'nın pek de bir olayı yok aslında. Liseden mezun olmuş, hâlâ ailesiyle birlikte yaşıyor. İngilizce bile bilmiyor ama poposu ve göğüsleri güzel. Hafiften burnu büyük gibi sanki.

Hüsamettin'in ₺5000 kazandığı saygın bir mesleği var. Altında 2015 model Volkswagen Polo var. Kendi evine çıkmış tabii, o kadar parayla İstanbul'da da çıkarsın. Eli yüzü düzgün, boyu ortalamadan uzun, vücuduna dikkat ediyor. Her akşam kitap okuyor, Shakespeare'in birkaç sonesini ezbere bilir. Çevresinde onunla bir şans elde edebilmek için bekleyen onlarca kadın var. Hüsamettin bu durumun farkında ama onun hayalleri daha büyük. Onu parası ve hayattaki değeri için kullanacak kadınlardan bıkmış. Beraber doğa gezileri yapacaklar, karavanla gezecekler, kedi besleyecekler. Evinin hanımı, çocuklarının annesi olacak bir kadın istiyor. Daha önceden de belirttiğimiz gibi Rümeysa'nın poposu ve göğüsleri güzel, saçlar ipek gibi, yüzü de idare eder. 

Bizim Hüsamettin çoktan seçimini yaptı bile.

Rümeysa'nın sosyal market değeri için 7/10 diyelim. Hüsamettin'in sosyal market değeri de 8/10 0lsun.

Bu durumda Hüsamettin eğer çok büyük bir aptallık yapmazsa kızı elinden kaçırması mümkün değil, beraber tek boynuzlu atlara binip bunlarla gökyüzünde süzülme hayallerine de sonunda ulaşacakmış gibi duruyor, değil mi?

İlişkinin ilk birkaç ayı, hatta ilk senesi rüya gibi geçiyor. Haftanın en az dört günü seks yapıyorlar, beraber ilginç yerleri geziyorlar, saatlerce telefonda günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyorlar birbirlerine. Rüya gibi, gerçek de değil zaten bunlar. Şu an uyduruyorum.

Sonra fasulyenin faydaları çıkmaya başlıyor ortaya... Hüsamettin, bu kız arkadaşına hayatının tüm detaylarından bahsediyor. En büyük korkularını anlatıyor. Aklından şöyle geçiyor, "bu kız benim bir senedir yanımda, onunla evlenmeyi düşünüyorum, o hâlde zayıf yanlarımdan da bahsedebilmeliyim", mantıklı aslında, değil mi?

Yok, öyle değil işte.

"Familiarity breeds contempt."
"The more acquainted one becomes with a person, the more one knows about his or her shortcomings and, hence, the easier it is to dislike that person."

Hüsamettin ve Rümeysa arasında bu aşinalık düzeyi arttıkça, Rümeysa, ilişkinin başında dünyanın en muhteşem erkeği sandığı Hüsamettin'in zayıf yanlarını da öğrenmeye başlıyor. Bu yüzden zamanla ona saygısı azalacak, hatta durum kontrol altına alınamazsa bu saygı tamamen bitecek. Rümeysa bunları dinleyerek ve daha da anlatmasını rica ederek aslında kendine de kötülük ediyor ama durumun hiç farkında değil. O an düşündüğü şey ise erkeğinin ona karşı yelkenlerini nasıl indirdiği, yani sevgilisini zayıf yanlarını paylaşacak kadar değerli gördüğü. Rümeysa o an için mutlu ama hipergami mutlu değil.

Hüsamettin diyelim ki babasını hiç sevmiyor, hatta ondan nefret ediyor. Zamanında annesini gözlerinin önünde sürekli dövüyormuş bu adam. Bu durumdan Rümeysa'ya bahsediyor, asla babası gibi bir adam olmayacağını söylüyor. Ne kadar iyi bir baba olacağından bahsedip duruyor. Çocuklarıyla beraber resim çizecek, Toy Story'nin yirminci filmine gidecekler.

Sonra bir gün gaipten bir şekilde kavga çıkıyor. Bunda garip bir şey yok, uzun süreli her birliktelikte kavgalar yaşanır. Bu kavgalar yaşanmazsa büyük ihtimalle çok daha büyük problemler vardır. Burada en tatmin edici durum ilişkinin direği olan erkeğin "bir kaya gibi" sağlam olması ve durumu düzeltmesi. Kavganın sebebi ne olursa olsun. 

Buradaki kavganın sebebi Hüsamettin'in duştan çıkarken banyo zeminini ıslatması. Rümeysa kızmakta haklı tahmin edebileceğiniz gibi. Bu kavga zaten iki erkek arasında yaşansa "tamam birader, kurulanır çıkarım" dersin, sorun çözülür. Romantik bir ilişki yaşadığınız kadınla kavga ederken durum böyle değil, hâlâ erkeğinin dünyadaki en iyi seçim olduğunu düşünmek isteyen kadın bilinçsiz bir şekilde "aynı baban gibisin" testini araya sıkıştırıyor. Bunu Hüsamettin'den nefret ettiği için yapmıyor, sorarsanız çok aşık, sadece ona birkaç zayıf yanını gösteren adamın hâlâ ilişkinin başındaki gibi güçlü olup olmadığını test etmeye çalışıyor. Bunu bilinçli bir şekilde yapmıyor. Bir hafta sonra sorarsanız kavganın neden çıktığını ve büyüdüğünü unutacak.

"Aynı baban gibisin" lafını duyan Hüsamettin çileden çıkıyor tabii, vazoyu tutup duvara fırlatıyor, belki sinirinden biraz ağlıyor, ortaya çıkan durum yüzünden Rümeysa da ağlamaya başlıyor. Ortama daha fazla katlanamayan Hüsamettin, tekelden altı tombul Efes alıp dağ başına gidiyor, bütün gece Müslüm Gürses dinleyip iki paket sigara bitiriyor. Rümeysa'nın yaptığı hatayı fark etmesini sağlayacakmış gibi, kızın vicdanını sızlatmak için bulunduğu ortamın fotoğrafını da atıyor ona. 

Bak, sen benim kalbimi kırdın, ben de kendimi içkiye verdim.

İyi bok yedin, Hüsamettin.

*bölüm 2 yakında, bu tür kavgalar sırasında neler yapılabileceğinden bahsedeceğim*

İyi haberler


Bugün sana iyi haberlerim var, terk edildin.

Terk edilmenin nasıl iyi bir haber olabileceğini merak ediyorsun. Aklından daha önce benim hiç terk edilip edilmediğim geçiyor olabilir, daha önce bu inanılmaz acıyı yaşamış olan birisi bunun iyi bir haber olduğunu düşünemez, değil mi? Hemen söyleyeyim– terk edildim, hem de birkaç kez. 

Belki de dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyorsun. Biricik ruh eşin seni hiç beklemediğin bir anda sırtından bıçakladı, tüm tanıdıklarına rezil etti, o küçük hanımdan daha önce duymayı asla tahmin bile edemeyeceğin kadar zalimce şeyler duydun. Her şey kontrolün altında sanıyordun ya da bu zor günün eninde sonunda geleceğini hissetmeye başlamıştın.

Tebrik ederim, kurtuluşun için ilk adımı attın.

Birkaç gündür ya da haftadır kendine neyi, nerede yanlış yaptığını soruyor olmalısın. Sana daha birkaç ay önce delicesine aşık olduğunu usanmadan söyleyen küçük hanımı nasıl Rocky Balboa'ya dönüştürdüğünü merak ediyorsun. Birkaç gündür yemek yemedin, gözüne uyku girmedi, en yakın dostlarının bile mesajlarına cevap veremeyecek kadar yorgun hissediyorsun. Tek yaptığın şey ağlamak, sızlanmak ve sana bir şans daha vermesi için Tanrı'ya dua etmek. 

Eğer sadece bir şansa daha sahip olsaydın her şeyi yoluna sokabilirdin. Ruh eşinle birlikte sonsuza dek mutlu yaşayabilirdin. Sokak kedilerini beslerdiniz. Karavanla dünyayı seyahat ederdiniz. Ufak dağ evinizde, müthiş manzaraya karşı oturup beraber gitar çalardınız, değil mi?

HAYIR, bunların hiçbirini yapamazdın.

Ruh eşim dediğin o kızın içindeki duyguları ve gözündeki tüm erkekliğini bir kere öldürmeyi başardın. Eğer sana acıyıp bir şans daha vermeyi uygun görseydi bile dersini almadığın için bunu bir daha yapacaktın. Eğer bu ruh eşin gerçekte sandığın kadar iyi bir kız değilse, belki de senin bu zayıflığından yaralanacaktı. Paranı bir petrol pompasından daha hızlı sömürecekti. Sahip olduğun imkanlardan hiçbir karşılık vermeden faydalanacaktı. Sen işleri nasıl yoluna koyduğunla övünürken, o, yakışıklı iş arkadaşıyla gittiği özel gezinin tadını çıkaracaktı, her anlamda.

Kabullenmen gereken ilk şey bu, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. 


Iron Rule of Tomassi #7

"It is always time and effort better spent developing new, fresh, prospective women than it will ever be in attempting to reconstruct a failed relationship. Never root through the trash once the garbage has been dragged to the curb. You get messy, your neighbors see you do it, and what you thought was worth digging for is never valuable as you thought it was."

Bir daha gözlerine asla aynı şekilde bakmayacak. Seviştiğinizde duvarlar onun zevk çığlıklarıyla sarsılmayacak. Seninle konuşurken sesi titremeyecek. Ellerini tuttuğunda o ufak ayakları yerden kesilmeyecek. Artık onun sevgilisi değilsin, hayatının bir vaktinde beraber olduğu sıradan bir adamsın. Bunu ne kadar çabuk kabullenir ve harekete geçersen o kadar çabuk iyileşirsin.

İyileşmek istemiyor olabilirsin. Seni iyileştirebilecek tek şeyin onun dokunuşu olduğunu sanıyor olabilirsin. Onun olmadığı bir dünyayı yaşanmaya değer bulmuyorsun. Hayatın hiçbir anlamı yok! Dünya bu kadar zalim olmamalı, değil mi?

Seni anlıyorum.

İkimiz de aynı kandan geldiğimiz için bunu sana SADECE BİR KEZ söyleyeceğim.

YANILIYORSUN.

Bu yazıyı hazırlamamın amacı da bu. Yanıldığını biliyorum. Sana yardımcı olmak benim görevim değil, bunu sadece yapmak istediğim için yapacağım. "İleride bundan para kazanmayı amaçlamıyorum" gibi saçma yalanlarla seni kandırmayacağım çünkü amaçladığım şey tam olarak da bu. Fakat daha sayfanın ilk yazısını okuduğun için belki de gelecekte insanlara yardımcı olarak tonla para kazanan birinin ilk adımlarına şahit oluyorsun. İlk yardımcı olacağım insanlardan birisi belki de sen olacaksın.

Peki bana neden inanmalısın? Çünkü mantığıyla hareket eden, gerçeklerin peşinde koşan erişkin bir erkeksin. Sana sunacağım bilimsel kanıtlar, tecrübeler karşısında acı gerçekleri kabullenmekten başka bir yol göremeyeceksin. Seni ben inandırmayacağım, sen kendi rızanla zaten inanacaksın. 

İyileşmenin ilk adımı hastalığın nedenini anlamaktır. Seni bu acınası duruma düşürenin ne olduğunu anlaman ve bunu kabullenmen gerekiyor. Basit bir adım gibi gözüküyor, değil mi?

Basit değil.

İnsan beyni yaptığı hatalara mantıklı açıklamalar getirmeye meyillidir. Yaptığın çoğu şeyi yapman gerektiğin için yaptığını düşüneceksin. Acı çeken, yas tutan, terk edilmiş kişiyle olayları dışarıdan izleyen birinin arasında birçok fark vardır. Bu farklardan en önemlisi ise dışarıdan izleyen kişinin olaylara objektif ve gerçekçi bir açıdan yaklaşabilme yeteneğidir.

Hollywood saçmalıklarına inanma. Onlar insanları eğlendirmek için hazırlanmış senaryolar. Biz gerçekleri konuşacağız. 

Hazır mısın? O zaman başlayalım.

*bu bir giriş yazısıydı, sonraki yazıda hipergami hakkında konuşacağız. kahve kupanı doldurmayı unutma*